23 Ekim 2009 Cuma

KARA KARA DÜŞÜNDÜREN MELANKOLİ






YAZININ ORİNAL HALİ İÇİN TIKLAYIN:

MELANKOLİ
HELENE PRİGENT/ YAPI KREDİ YAYINLARI
idefix'ten satın al!

"Bugün melankoli sözcüğünü de içeren bunalım, her dönemin üstüne bir taş eklediği, iki bin yıldan daha yaşlı, eski bir anıtın yüzeyindeki pastan başka bir şey değil aslında. Melankoli denen ve sözcüğün direnciyle ortaya çıkan şey, yalnızca sözcüğün tarihinin ve zaman içinde birbiri ardına kazandığı anlamların aydınlatabileceği karmaşık bir gerçekliği açığa vurur."

Héléne Prigent’ in Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan "Melankoli- Bunalımın Başkalaşımları" isimli kitabı melankoli sözcüğünün içerdiği anlam kadar karmaşık ve bir o kadar da anlamlı bu cümleyle okuyucuya merhaba diyor.Melankoli üzerine bu zamana kadar Türkçede hazırlanmış en kapsamlı çalışmalardan biri olan bu kitap, melankoli sözcüğünün arkeolojisini de içinde barındıran kültürel bir ürün aynı zamanda.

Bu tarihsellik içindeki ilk durak melankoli sözcüğünün de ilk kullanıldığı yer olan Antik Yunan olarak karşımıza çıkmakta. Varlık anlayışının da derli toplu bir biçimde ilk olarak ortaya çıktığı yer olan Antik Yunanda Melankholia olarak ortaya çıkan sözcüğün sözlük anlamının kara safra olduğunu öğreniyoruz Prigent’in çalışmasından. Kara safra olarak tanımlanan ve vücutta olduğu varsayılan maddenin insana acı veren bir özelliği olduğuna inanan Yunanlılar bu maddenin vücutta fazla bulunması durumunu ise melankoli hastalığı olarak betimlemişlerdir. Dolayısıyla İnsan vücudu üzerine çalışmaların ilk yapıldığı dönemlerde melankoli de vücudun salgıladığı bir maddenin tepkimesi olarak ortaya çıkan bir hastalık olarak yorumlanır olmuş Antik Yunan ve Roma topraklarında. Melankolinin hastalık olarak görülmekten çıkması içinse Hıristiyanlığı beklemek gerekecektir. Burada ise acedia olarak karşımıza çıkan sözcüğün anlamı Antik Yunan’dakine yakın biçimde önemsemezlik ve acı olarak karşımıza çıkmakta. İki dönem arasındaki farklardan biri ise Yunanlıların bir hastalık olarak betimledikleri melankolik duruma, Hıristiyanların iblisin işi gözüyle bakmalarıdır. Bunun yanında Antik melankolide imgelem dehaya yol açarken, Hıristiyanlıkta insanı günaha sürüklediğine inanılmaktadır. Dolayısıyla kutsal kitaplarda iyi bir keşişin bu iblisten (öğle iblisi de denir) kesinlikle uzak durması gerektiği öğütlenmektedir. İki dönem arasındaki bu kadar farlılığa rağmen değişmeyen tek şey tanımlamalar farklı olsa da melankolik durumun nereden kaynaklandığına dair yüzyıllar boyunca bir sebep gösterilmemiş olmasıdır. Bu durumu üstlenecek olan ise Ortaçağ düşüncesi olacaktır. Bu dönemde Hıristiyanlığın Acedia’sı tüm ruhsal özelliklerinden arınıp, bir tembellik durumuna dönüşürken, Antik Yunan’ın melankolisi ise Satürn ve şeytanın işbirliği olarak tanımlanıp, korkunç bir uğursuzluk olarak damgalanır. Melankoliye hak edilen itibarının iadesi için ise bireyin her şeyin üstünde tutulduğu Rönesans dönemini beklemek gerekecektir. İnsanı her şeyin temeli olarak gören bu yaklaşımda melankoli de tıpkı Antik Yunandaki gibi dehanın bir göstergesi olarak okunmaya başlamıştır. Melankolinin yeniden değer kazanması olarak görülebilecek bu dönemde en çok katkısı olan ise yaptığı gravürlerle melankoli serisi oluşturan Albrecht Dürer olmuştur. Ancak bu yüceltme uzun sürmeyecektir. Aklın temel alındığı ve duyguların arka plana itildiği dönem olan Aydınlanma tüm ruhsal durumlara yaptığı gibi melankoliyi de tekrar tarihin tozlu odasına itecektir. Bu dönemde melankolinin sadece bireyin yaşadığı bir boşluk durumu olarak tanımlanması, aydınlanma düşüncesine tepki olarak ortaya çıkan Romantiklerin de itiraz noktasını oluşturmuştur. Toplumdan uzak yaşayan duyarlı bireye değer kazandıran, imgelemin kaynaklarını aklınkilere yeğ tutan, gerçekdışılığı özgün bir dışavurum biçimi olarak gören romantik sanatçılar Antik melankolinin kimi özellikleriyle yeniden bağ kurarak Antik dehaya temel oluşturan melankoli imgesini tekrar diriltirler. İnsan varlık olarak ortaya çıktığından bu yana sürekli sallantılı bir zeminde kendine yer bulan melankoli için romantik dönem son sığınak olacaktır. Romantizm sonrası günümüze kadar gelen dönemde melankoli tekrar bir belirsizliğe gömülmüş ve boşluğa atılmıştır. Kierkegaard’ın deyişiyle artık “Tinin histerisi” bir durumdur melankoli. Dolayısıyla, Antik yunanda dehaya yol açan melankoli günümüzde tam tersi bir anlama bürünüp imgeleme zarar veren bellek görüngüsüne indirgenir olmuştur. Prigent’in bu değerli çalışması insanlık kadar eski bir ruh halinin arkeolojisini yaparken, aynı zamanda bu yüzyılda var olan çarpık melankoli anlayışına da bir ışık tutmaktadır kanımca. Her şeyden önce içinde bulunulan dönemin varlık anlayışına göre anlamlandırılan melankolik ruh halinin yüzyılımızda yersiz-yurtsuzlaşması, bu yüzyılın varlık anlayışının da bir yansımasıdır aynı zamanda.

Göçebe bir ruh haline sahip olan ve çoğu zaman melankolik ruh halini hastalık sanmaya kadar varacak bir akılcılığa saplanan çağımız insanına da tarihsel bir kapı aralayan “Melankoli/ Bunalımın Başkalaşımları” isimli bu değerli çalışma, sadece akademik inceleme yapan insanların değil, gün içinde çalışırken, okurken, yolculuk yaparken ya da hiçbir şey yapmazken gözleri bir yerlere dalıp giden herkesin okuması gereken bir kitap aynı zamanda...
Devamı
Tema resimleri Ollustrator tarafından tasarlanmıştır. Blogger tarafından desteklenmektedir.

© 2011 Zeynep Ceylan, AllRightsReserved.

Designed by ScreenWritersArena | Türkçeleştiren: Furkan Özden